Turizm, yalnızca ekonomik bir faaliyet değil; bir ülkenin kültürel kimliğini ve değerlerini dünyaya aktaran en güçlü yumuşak güç araçlarından biridir. Türkiye, bu açıdan benzersiz bir mirasa sahip olmasına rağmen inanç turizmi alanında potansiyelini uzun yıllardır tam anlamıyla kullanamamaktadır.
Bu nedenle Papa’nın İznik ziyareti, Türkiye’nin inanç turizmi açısından son yirmi yılındaki en kritik dönüm noktalarından biri niteliğindedir. Akademik literatürde hac destinasyonları “tarihsel özgünlük”, “teolojik merkezilik” ve “mekânsal süreklilik” üzerinden değerlendirilir. Türkiye ise bu üç kriteri olağanüstü ölçüde karşılayan nadir ülkelerden biridir.
Dünya Hristiyanlığının doktrinel olarak belirleyici pek çok merkezi bu topraklardadır:
İznik Konsili (325) – Hristiyan inanç esaslarının tanımlandığı yer
Meryem Ana Evi (Efes) – Katolik dünyasının önemli hac merkezi
Aziz Paul’un doğum yeri Tarsus – Hristiyan düşüncesinin kurucu figürü
Demre’de Aziz Nikola – Dünyaca bilinen Noel Baba kültünün kaynağı
Vahiy Kitabı’nın Yedi Kilisesi – Anadolu’nun kalbinde
Aziz Paul Yolu – Uluslararası hac rotaları arasında özel bir yere sahip
Bu liste bile Türkiye’nin inanç turizmi açısından rakipsiz bir ülke olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu eşsiz miras, uzun yıllardır stratejik planlama ve tanıtım eksikliği nedeniyle uluslararası görünürlük kazanamamıştır.
PAPA’NIN İZNİK ZİYARETİ: BİR KIRILMA NPKTASI
Papa’nın ziyareti, İznik’i adeta dünya haritasında yeniden işaretledi. Uluslararası medya, dini kurumlar ve kamuoyu Türkiye’nin kutsal rotalarına yönelik ilgiyi artırdı. Böylece ülkenin sahip olduğu inanç turizmi potansiyeli küresel ölçekte yeniden fark edildi.
VERİLER ALARM VERİYOR
Son 15 yılın ziyaretçi istatistikleri, Türkiye’nin potansiyelinin çok altında kaldığını gösteriyor:
2007: 143.969 (zirve)
2013: 60.821
2019: 75.782
2023: 20.366
2024: 13.084
2025 (ilk 3 çeyrek): 11.171
Bu tablo, Türkiye gibi tarihsel ve teolojik merkeziliği yüksek bir ülke için kabul edilemez. Sorun potansiyel eksikliği değil, strateji eksikliğidir.
2027 “Türkiye İnanç Turizmi Yılı” Olmalı
Bugün atılacak adımlarla birkaç yıl içinde:
Yıllık 200–250 bin inanç turisti ağırlamak,
Yedi Kiliseler Rotası’nı yeniden dünya gündemine taşımak,
Aziz Paul Yolu’nu prestijli hac rotaları arasına geri kazandırmak mümkündür.
Bu nedenle 2027 yılının “İnanç Turizmi Yılı” ilan edilmesi, Türkiye’nin hem kültürel mirasını güçlendirecek hem de uluslararası barış ve diyalog vizyonunu görünür kılacaktır. Ayrıca bazı Hristiyan yorumlarında 2027’nin “kehanet yılı” olarak anılması, Türkiye’nin bu söyleme korku değil; birlik, inanç ve kadim değerlerle cevap verme fırsatı sunmaktadır.
ORTAK İNSANLIK MİRASI İÇİN YENİ BİR VİZYON
Tüm büyük dinlerin özünde kıyamet fikrinden çok “yenilenme”, “insanın kendini bulması” ve “barış içinde bir arada yaşam” ideali vardır. Bu nedenle 2027, farklı inançların ortak insanlık bilincine yaptığı katkıyı vurgulamak için eşsiz bir fırsat olabilir.
Efes’ten İznik’e, Antakya’dan Demre’ye uzanan bu kadim coğrafya; ibadetin, dayanışmanın ve kültürel etkileşimin binlerce yıllık merkezidir. Türkiye’nin 43 iline yayılan dini miras, güçlü ve koordineli bir kampanyayla dünya turizmine yeniden tanıtılabilir.
TÜRKİYE İÇİN TARİHİ BİR FIRSAT
Bugün soru şudur:
Sahip olduğumuz bu zengin mirası modern turizm anlayışıyla buluşturup sürdürülebilir bir ulusal vizyona dönüştürebilecek miyiz?
Türkiye, tarihi, teolojik ve kültürel derinliğiyle inanç turizminde yeniden öncü bir konuma yükselecek kapasiteye sahiptir. Bu vizyon yalnızca turizm hareketliliğini değil; aynı zamanda Türkiye’nin kültürel diplomasi gücünü artıracak, uluslararası barış ve diyalog merkezi olarak konumunu güçlendirecektir.
Eğer bu fırsat akılcı, yenilikçi ve bütüncül bir stratejiyle değerlendirilirse, Anadolu’nun kadim mirasını geleceğe taşıyan büyük hikâyeyi hep birlikte yazabiliriz
