Hazar Devleti, Kafkaslarda kurulan, Museviliği benimsemiş tek Türk devleti olma özelliğini taşır. Hazarlar, bugün Rusya ve Avrupa’daki Musevilerin kökenini oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu devlet Türk tarihi açısından dikkatle ele alınması gereken dönemlerden biri olma özelliğini taşır. Zira Gök Tanrı ve İslam inancının dışında bir inanışa sahip az sayıda Türk topluluklarından biridir. Karadeniz’in Kuzeyinden, Avrupa’nın Doğusuna kadar olan Kafkasya bölgesinde hakimiyet kurmuştur. Avrupa’nın önemli devletlerinden biri haline gelen Hazarlar, zamanla bölgedeki ticaretin ve dönemin politikalarını şekillendiren önemli politik unsur olma özelliğini taşır. Hazarların devlet isminin kaynağı “Kaz” kökünden gelmektedir. Kaz (Kezen/Gezen), Er (Yiğit Kişi) anlamına gelir. Zaman içerisinde Kazer, Hazer ve Hazar olarak günümüz söyleniş şekline ulaşmıştır. Musevi, Bizans ve Arap kaynaklarına göre, Hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Uygur, Hazar, Ön Bulgar, Sabir ve Peçenek gibi Türk boyları olduğu bilinmektedir.
Hazar Devleti, tarihi gelişimini yazılı olarak arşivlememiştir. Bu devletin gelişim dönemine ait bilgileri, ilişkide bulunduğu Rus, Bizans ve Arap tarihlerinden edinebiliyoruz. Her ne kadar devleti yöneten Hanların isimlerini ve yönetim sürelerini bilemesek de, komşu devletler ile ilişkilerine ait pek çok detaya ulaşabiliyoruz. Hazarların devlet yönetimi ve teşkilatlanma şeklinin tam olarak Türk’lere özgü olduğunu tespit edebiliyoruz. Zira Bizans, Rus ve Arap kaynakları Hazarlardan açıkça “Türkler” olarak bahsetmiştir. Hazar toplumunun dini inancı, Göktürklerde de olduğu gibi Tek Tanrılı Gök Tanrı inancıydı. Devletin yönetimi kademeleri de bu inancı benimsemiş olsalar da Hazarlarda dini tolerans oldukça üst seviyedeydi. Herhangi bir topluluk ya da devlet adamı arzu ettiği herhangi bir dini tercih edebiliyordu ve bu durum hiçbir şekilde rahatsızlık uyandırmıyordu. Dini açıdan muhafazakar olmayan Hazarlar, bu sebepten dolayı zaman içerisinde Museviliğe yönelerek önce devlet kademesi ardından ise toplum olarak Musevi inancını benimsemeye başlamış ve Hazarların Musevilerle herhangi bir temasının olmaması, kuzeyden Hıristiyan Slavların, doğudan yine Hıristiyan Bizans’ın, güneyden ise Müslüman Arapların arasında kalmalarından ötürü Museviliği tercih etmesine neden olduğu düşünülmektedir. Böyle bile olsa toplum içindeki Musevilik akımı zaman içerisinde yükselerek Hazarların önemli bir kısmının Musevi olması ile sonuçlanmıştır. Kimi akademisyenler, Rusya, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve çevresindeki Musevi toplulukları kökeninin Hazar Toplulukları olduğunu kabul eder.
Aslında Sabirler olarak adlandırılan bu topluluk, 558’de Sasaniler’le savaşa girişmiş ve Kafkasların büyük bir kısmını egemenlikleri altına almışlardır. Hazar Devleti’nin kökeni Sabir ve Batı Göktürk topluluklarıdır. Büyük Hun Devletinin yıkılmasından sonra Hun bünyesindeki topluluklar M.Ö 50’li yıllardan, M.S 370’li yılarla kadar Hazar Denizi bölgesine doğru yoğun ve uzun süreli göçlere başlamışlardı. Avrupa Hunlarına tabi olan ve Hazar bölgesinde uzun süre varlıklarını sürdüren bu topluluklardan olan Sabirler, Hazar Devletini kurmuş, Batı Göktürk’lerin yıkılmasıyla da bölgedeki diğer Göktürk Toplulukları Hazar Devleti bünyesine katılmıştır. Hazarların hanedanlık sülalesi Sabirlerden olan Ansa kabilesidir. Yunan tarihçi Günah Çıkartıcı Teofanes kayıtlarında, Hazarları “doğudan gelen Türkler” olarak ifade eder. Hazarca’nın, eski Türk dili ve Uygurca‘nın etkisinde kalmış, Hunca ve Bolgarca gibi Türk lehçelerinin Oğur öbeğine bağlı bir lehçe olduğu görüşünde birleşen araştırmacılar da vardır. Hazarların çağdaşı olan Arap seyyah ve coğrafyacı İbn Havkal ve İstahri, Hazar ismini; ne bir milletin, ne de bir halkın ismi olduğunu belirtip sadece başkenti İtil olan ülkeye verilen isim olarak nitelemişlerdir. Hayfa Üniversitesi’nden Dr. Simon Kraiz, Eylül 2008’de Hazarlardan kalma Samosdelka köyünde bulduğu yazılarda Hazarların; Ruslar, Gürcüler, Ermeniler ve diğer milletler hakkında birçok yazı yazdığını keşfetmiştir.
6. yüzyılda Sabirler yavaş yavaş unutulurken aynı bölgede, yani Don-İdil-Kafkasya üçgeni içinde bu kez Hazarlar görünmeye başladı Batı Göktürk devletini yıkılmasıyla bölgede varlık göstermeye başladılar. Hazar imparatorluğu zaman içinde en uzun ömürlü Türk devletleri listesindeki yerini almıştır. Önceleri İkibuçuk yüzyıl süre ile Belencer kentini başkent yapmışlardır. İmparatorluk genişleyince bu kez de Volga kenarındaki İdil kentini yeni başkent olarak gene ikibuçuk yüzyıl kullanmışlardır. İdil kenti olarak adlandırılan yerleşim yeri günümüzde Astırhan olarak bilinmektedir. Hazarlar, Orta Asya’dan gelerek yeni ülkelerine yerleştikleri zaman buralarda yaşayan Türk boylarını da kendilerine bağlamışlar ve böylece güçlenerek kısa zamanda bağımsız bir devlet kurabilmişlerdir.
Hazar devletinin kurulduğu dönemlerde İslam Orduları Kuzeye doğru ilerlemekteydi. 634 yılında Sasani Devletini yıkan İslam Orduları, 651 yılında, Halife Hz. Ömer döneminde Kafkaslara doğru ilerleyerek Hazar Devleti ile ilk temasını kurdular. Oldukça güçlenen İslam Orduları, Derbent’i alarak Hazarların başkenti Belecer’e kadar ilerlediler. Hazarlar ,İslam Ordularını geri püskürtse de Başkentlerini İdil civarına doğru çekmek zorunda kaldılar. Ancak Hz. Ömer’den sonra gelen Halife Hz. Osman’ın öldürülmesi ve yeni halife olan Hz. Ali dönemindeki iç karışıklık nedeniyle İslam Orduları ilerlemeyi sürdüremediler.
Bölgesinde söz sahibi olmaya başlayan ve güç toplayan Hazarlar, 665 yılında büyük Bulgarya Hanlığının yıkılması ve Bulgar Hanı Batbayan’ın tabi olmasıyla hem ordularını hem de sınırlarını büyütmüştü. Hazar Devleti bu süreçten sonra sınırlarını Diyenper’e kadar genişletti. Zamanla daha da güçlenen Hazarlar, 690’lı yıllarda Kırım’ı ele geçirip Azak denizi çevresinde hakimiyet kurdular. 700’lü yıllara gelindiğinde hakimiyet alanları Hazar Denizinden Dinyester’e, Kafkasların güney eteklerinden Oka nehrine kadar olan bölgeye ve Kırım’ın tamamına hakim oldular.
İslam ordularının Hz. Ali’nin 661 yılında öldürülmesiyle Arap topluluklarını yönetimi altına alan Emeviler ile birlikte Hazarlar, Muaviye yönetimiyle uzun süren çatışmalara girişmişti. Bizans’ta 695 yılında tahtan indirilen П. Justinianos, Kırımdaki Gotların yanına sığınmıştı. Gotlar onu Kırım Han’ı Busir’e teslim ettiler. Busir, 10 yıl kadar kendisine sığınan Justinianos’u 704 yılında kız kardeşi ile evlendirdi. Ancak 705 yılında, Bizans İmparatoru П. Tiberius, Justinianos’u ölü ya da diri getirene büyük ödüller vereceğini bildirmesiyle Juistinianos’un ölüm emrini vermiş olur. Hakkında ölüm emri çıkarılan Juistinianos, Hazarlardan kaçarak başka bir Türk devleti olan Tuna Bulgar Devleti Han’ı Tervel’e sığınır ve Tervel Han’ın yardımıyla Bizans tahtına geçer.
Hazar devleti hükümdarı olan Busir Han, 710 yılında Bizans’ın kontrolünde olan Cherson’u ele geçirir. Bunun üzerine Juistinianos da Busir’in üzerine yürür ve Cherson’u geri alır. Ancak Chersonlu isyancılar Busir Han’ın desteğiyle Kırımı geri alırlar. Bu dönemde iki hükümdarın karşılıklı saldırılarıyla Hazarlar ve Bizans arasındaki düşmanlık iyice kızışmıştır.
Hazarlar üzerinde sürekli baskı kurmaya devam eden Bizans, Emevilerin 717 yılında İstanbul’u kuşatmasıyla Hazarlar üzerindeki etkinliğini yitirmeye başlamıştı. Hazar devleti, Bizans baskısının azalmasıyla, aynı yıl Şirvan’a girip bugünkü Azerbaycan topraklarının büyük bir kısmını kontrolüne geçirmişti. Bu dönemden sonra özellikle Emeviler ile Hazarlar arasındaki Kafkasların hakimiyeti için girişilen mücadeleler hız kazandı. Hazar devleti 731 yılında bütün gücünü toplayarak Emeviler üzerine bir sefer düzenlemiştir. Bu saldırıya Emeviler ağır bir yenilgiye uğratarak Musul önlerine kadar ilerlediler fakat beraberinde tekrar güç toplayan Emevler, Sait El Haraşi önderliğinde tekrar Hazarlara saldırarak Azerbaycan önlerine kadar olan bölgeyi tekrar hakimiyetleri altına almışlardır.
Emeviler, 732 yılında halife olacak olan Mervanı, Hazar sınırındaki Azerbaycan-Ermenistan hattındaki bölgeye vali tayin ettiler. Mervan döneminde Emeviler büyük başarılar elde ederek hakimiyetlerini güçlendirdiler ve Hazarları baskı altına almayı başardılar. Hazar devletinin etkinliğini iyice azaltmak isteyen Emeviler, Hazarların üzerine yürüyerek birkaç şehri ele geçirip çok sayıda da esir aldılar. Hazar Devleti, Emevi hakimiyetini ve İslam’ı kabul etmeleri şartıyla bir anlaşma imzalayarak yıkılmaktan kurtuldular. Fakat Emevilerin bölgeden çekilmesiyle Hazarlar eski inanışlarına geri döndüler. Hazaların daha sonra toparlanarak Emeviler üzerine sefer düzenlemeleri Harun Reşit döneminde olmuştur. Bu mücadeleyi de kazanan Emeviler, güney Kafkasya’ya hakim oldular. Bu tarihten sonra Hazar Devleti, Emeviler arasında savaş yaşanmamış ve iki devlet arasındaki ilişkilerde barış hakim olmuştur.
Hazarlar sınır komşuları olan Emeviler ve Bizans ile sürekli bir mücadele içindeydi. Fakat Emevileri bertaraf etmek için Bizans ile yapılan müttefiklik iki ülke ilişkilerini oldukça yakınlaştırmıştır. Bizans İmparatoru 3. Leon zamanında da devam eden bu ilişkiler, 3. Leon’un oğlu 4. Konstantin’in Hazar Hanı Bihar’ın kızıyla evlenmesiyle akrabalık bağı oluştu. Bu evlilikten doğan Leon, 775 yılında Bizans tahtına çıktı. Bu akrabalık bağı ile başlayan iyi ilişkiler neticesinde Hazar Devleti ile Bizans arasındaki ticari ilişkiler giderek daha da gelişti.
Hazar devleti için özellikle hayati önem taşıyan Kırım bölgesi çok önemliydi. Kimi zaman Kırımın hakimiyeti kaybeden Hazarlar, 787 yılında Güney Kırımdaki Doros (Mangup) kalesini ele geçirerek Kırım’da hakimiyet sağlayan Gotların hakimiyetine son vererek bu devleti kendi hakimiyeti altına almış oldu. Bölgedeki hakimiyetini iyice güçlendiren Hazarlar, 8. ve 9. yüzyıllarda sınırlarını Batı ve Kuzey bölgelerine doğru genişletti. Bu güçle Doğu Avrupa’daki hemen hemen her kavimden vergi alır, ticareti yönetir ve bölgesel politikaları kontrol altında tutar duruma geldiler. Hazarlar, bugünkü Doğu Rusya topraklarındaki bölgeye yerleşen Slav kabileleri, Polyan, Severyan, Radimic ve Vyatiç’den ev başına 1 sincap kürkü ve gümüş para vergi alınmaktaydı. Slavların lideri olan Runik’den sonra yerine geçen Novrogod Knezi Oleg, bu duruma son vermek için 884 yılında Slav kabilelerinden Severyan’lara baskı kurarak Hazar Devletine vergi vermemelerini istedi. Oleg’in bu girişimi Hazar Devletini zor durumda bıraktı. Güç birliği yapan Slav kabileleri de güç toplamaya başladılar.
892 yılına, daha da güçlenen Slav kabileleri, 55 gemiyle Hazar Denizine inerek Müslüman toplulukların bulunduğu Taberistan ve Abiskon bölgelerine asker indirerek yağma hareketleriyle ganimetler topladılar. Hazar Hanının izniyle yaptıkları bu sefer dönüşünde elde ettikleri ganimetlerden Hazarlara vergilerini de ödemişlerdir ancak Hazar Devletinin askerleri içerisinde Müslüman olanlar hakandan izin alarak Müslüman bölgelerini yağmalayan Slavların üzerine saldırdılar. Daha çok intikam amacı güden bu saldırı neticesinde Slavlar yenilgiye uğratılarak Slavların Müslüman bölgeler üzerindeki etkileri de o dönem için engellenmiş oldu.
Bizans ile girilen iyi ilişkiler, Romanos Lekapenos döneminde (932), Bizansın Yahudiler üzerinde kurduğu baskı nedeniyle bozulmuştur. Bizansın Yahudiler üzerindeki baskısı nedeniyle Hazar Devletine sığınan Yahudiler, Bizans ile Hazar Devletinin arasının açılmasına sebep oldu. Bizansın politikalarına karşılık olarak, Hazarlarda bünyesindeki Hıristiyanlar üzerinde baskı kurmaya başladı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Romanos, Kiev Knezi İgor İle Hazarlara karşı işbirliğine gittiler. İgor, Hazarların üzerine yürümek için diğer Türk toplulukları olan Uz, Peçenek, As ve Alan kabileleri ile anlaşarak kışkırttı ve birlikte Hazarların üzerine saldırdılar. Hazarlar bu saldırıyı püskürtmüş olsalar da Diğer Türk Toplulukları ile ilk mücadelelerine girişmiş oldular. Bu tarihten sonra Hazar bünyesindeki pek çok boy Hazarlara karşı isyan ve mücadele halinde olmuşlardır.
Hazarların başına geçen kağanların adları biliniyorsa da bunların saltanat süreleri kesin olarak saptanamamıştır. Eldeki bilgilere göre Hazarların kağanları şu sıra ile tarih sahnesine çıkmışlardır:
1.Bulan
2.Ubaca
3.Hizkiya
4.I. Menaşe
5.Hanuka
6.İshak
7.Sabulon
8. II. Menaşe
9.Nişi
10.I. Harun
11.Menahem
12.Benyamin
13. II. Harun
14.Yusuf
Hazar Devletinin Yıkılması (935- 1030)
900’lü yıllardan itibaren Slavlar Hazar bölgelerinde yürüttükleri ticari faaliyetlerle güç kazanmaya başlarlar. Slavlar, sahip oldukları ticari güç ile Kiev bölgesini hakimiyetleri altına alarak bu bölgeye yerleşmeye başlarlar. Hazar Devleti, Bizans’ın baskıları, kendisine bağlı olan Türk Boylarının isyanları ve Slavların güç kazanmasıyla oldukça zayıflamaya ve gücünü yitirmeye başladı. Slavlar, bölgelerindeki güçlerini sağlamlaştırmak ve hakimiyet alanlarını genişletmek amacıyla Hazarlar ile mücadeleye giriştiler. Uzun mücadeleler sonunda Diyenper Nehri üzerinden Karadeniz’e inen ticaret yolunun hakimiyetini ele geçirdiler ve bu bölgedeki Slav kavimlerini Hazarlardan kopartarak kendilerine tabi hale getirdiler. Güçlenen ve diğer Slav kabilelerini de bünyesine karan Slavlar Devlet haline gelerek Hazarların yıkılmasında etkin rol oynadılar.
935 yılında, Slav Knezi olan İgor, hazarların Tmutarakan şehrine saldırdı. Eş zamanlı olarak Bizans’ın da Slavların yardımıyla Kırım’a saldırıp kırımın bir bölümünü ele geçirmesi Hazarları zor durumda bıraktı. Hazar Kağanı Aeron, 939 yılında Kırıma yürüse de bölgeyi tahrip etmiş ancak Kırımı geri alamamıştır. 965 yılına gelindiğinde Slavların Hazarlar üzerine yoğun akınları başladı. Hazar Devletinin yıkılmasında temel etken olan Slavların bu saldırısıyla Slavlar Sarkel’i alarak güneye ilerlediler, Peçenek ve Uz boylarını Hazarlara karşı kışkırttılar. 950’li yıllara kadar büyümesini devam ettiren Hazar Devleti, 950’lerden itibaren Slavların kışkırtması ve işbirliğiyle kendilerine bağlı olan Türk Kabilelerinden de saldırılar almaya başladılar.
Aynı dönemde Volga boylarında Hazar Yönetimi altında teşkilatlanan Macarlar, Arpad Hanedanlığını kurdular. Hazar yönetiminden ayrılan Bulgarlar ve Peçenekler, Arpad Hanedanlığının yıkılmasıyla bugünkü Macaristan bölgesine yerleşen Macarlar, bugünün Macaristan’ının temellerini oluşturmuşlardır.gerek Slavların Devlet haline gelmesi ve yoğun saldırıları, gerekse Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak kabilelerinin Slavlarla işbirliği yaparak üzerine yürümesi Hazarları giderek zayıflattı. Oluşan güçsüzlük sonucunda diğer Türk Toplulukları da birer birer Hazar hakimiyetinden çıkarak bağımsız olmaya başladılar.
Tarihi kaynaklardan Hazarların yıkılışı 965 olarak geçer. Oysa Slavların Kerç boğazını ve Kuban sahillerini ele geçirmesinden sonra, Hazarlar varlıklarını Azak ve Kırım civarında sürdürürler. 1016 yılına kadar bu bölgede zayıflamış halde Hanlıklarını devam ettirseler de, Bizans ve Slavlar işbirliği yaparak Tmutarakan bölgesine saldırırlar. Bu savaştan sonra Hazar hakanı esir edildi. Hakansız kalan Hazar toplulukları, Derebeyliğe geçerek bir süre daha varlıklarını sürdürdüler. Peçenekler, 1030 yılında bu derebeylikleri yıkınca Hazar Devleti son bulmuş oldu. Hazar devletinin yıkılmasıyla tabi bulunan topluluklar, Kırım, Hazar Denizi civarı ve Kafkaslar bölgesine göç ederek asimile oldular ve tarih sahnesinden silindiler. Pek çok Akademisyen, bugün Doğu Avrupa da ve Batı Rusya’da yaşayan Musevilerin Hazar kökenli olduğunu düşünmektedir.