Son günlerde işgal altındaki Filistin topraklarında filizlenen ve Ukrayna ile Suriye’deki çatışmaların gölgesinde kalan yepyeni bir direniş hareketinden bahsediliyor. Bu yazımızda söz konusu direniş hareketinin yapısını ve faaliyetlerini ele alacağız.
Filistin’in Cenin şehri ve çevresindeki mülteci kampı giderek son bir yılın en belirgin direniş odağı haline gelmiştir. Daha geçen hafta İsrail işgal kuvvetleriyle direnişçiler bir kez daha çatıştılar. İsrail, 70 askeri araçla (zırhlı arabalar ve tanklarla) mülteci kampını bastı.
Baskın sonucu iki direnişçi katledildi. O sırada İsrail ile çatışmak yerine uzlaşmaya ağırlık veren Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin Yönetimi, ABD Milli Güvenlik Danışmanı Jake Sulivan’ı karşılamakla meşguldü.
Sulivan’ın bölgeye ziyaretini fırsat bilen ABD Başkanı Joe Biden, Beyaz Saray yönetiminin İsrail’e verdiği taahhüdü de yineledi: “ABD, Kudüs şehrinin İsrail’in başkenti olduğu yolundaki kabulünden vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla büyükelçiliğimizi bu şehirden çekmeyeceğiz.”
İsrail askeri ve yüzlerce Yahudi yerleşimci 18 Ocak Çarşamba günü Yusuf Peygamber makamını işgal edince, direnişin önemli mevzilerinden biri sayılan Nablus ve civarındaki Filistinlerle şiddetli bir vuruşma yaşandı. (https://al-akhbar.com/Palestine/353068, Ahmed El Abd, 20 Ocak 2023.)
Her iki taraf da bu türbegâh ve çevresini sahiplenmek adına mücadele ediyorlar ve 55 yıldan beri kavgalılar. İsrail tarafının iddialarına bakılırsa, makam: “Yahudilerin kutsal atası sayılan Nebi Yusuf’un makamıdır.” Filistinlilere göreyse: “Osmanlı döneminde 1904 yılında inşa edilen bu ziyaretgâh aslında Yusuf Duveykat isimli bir evliyanın kabridir. İşgalci İsrail, bir yalana dayanarak bu mıntıkaya el koymak istemektedir.” (https://www.palinfo.com/news/2022/5/20/)
İşin aslı şu ki; işgalci İsrail, Filistin toprağını, yurdunu ve mülkünü almaya çalışırken, gerçek sahibi Filistinliler ise bunları vermemek için direniyorlar.
Benzer bir örnek ocak ayı başında Mescidi Aksa avlusuna provokasyon amaçlı girilmesi sırasında yaşandı. Yeni İsrail hükümetinin en fanatik bakanı Itamar Ben Gvir, Müslümanlarca “Mübarek Mescidi Aksa/Kudüs-i Şerif” ya da “Harem-i Şerif sahasındaki Aksâ Camii” diye bilinen bu kutsal mekânı, kendince “Mescidi Aksa Kompleksi” diye adlandırdı. O zamana kadar işitilmemiş olan bu tabir BBC, CNN, DW, SWI ve Al-Monitor gibi batılı medya organları tarafından bütün dünyaya duyuruldu. (https://www.al-akhbar.com/Palestine/353067/, 20 Ocak 2023.)
Bu duyurudan rahatsız olan Ürdün Kralı II. Abdullah, “Filistinliler ile Yahudiler arasında bir din savaşı çıkma tehlikesinden” bahsetme gereği duydu.
Açıkça görülmektedir ki buradaki maksat; Arap ve İslam dünyasının “Mukaddes Evi” sayılan bu ibadet yerinin Yahudileştirilerek İsrail’in ata mirası olarak sunulmak istenmesidir. Her zaman olduğu gibi burada da işgalci sadece toprağa el koymakla yetinmiyor; bir halkın kültür ve medeniyet mirasını da kendisine mal etmeye çalışıyor.
Yukarıda bahsi geçen Cenin ve Nablus’taki olaylar bize şunları gösteriyor:
- İki şehir ve çevresinde kümelenen silahlı Filistin direnişi halk içinde kök salmıştır.
- İsrail güvenlik ve istihbarat raporlarına bakılırsa, yeni tarz direniş gün geçtikçe büyümektedir ve İsrail kuvvetlerinin saldırılarını durdurabilecek bir seviyeye gelmiştir.
- İsrail’in her iki direniş ocağını işgal etme girişimi maceracılıktır ve hesapta olmayan risklere yol açabilir.
- Bu gidişle Yeni İntifada’nın İsrail tarafından bastırılması hiç kolay olmayacaktır.
İsrail gazetesi Yediot Ahronot bu durumu şöyle analiz ediyor:
“Batı Şeria toprağı patlamaya hazır bir fıçı gibidir. 10 aydan bu yana İsrail ordusu daha fazla takviye kuvvetle bu fıçının patlamasını önlemeye çalışıyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Herzi Halevi’nin görevi devraldığı ilk günden itibaren Batı Şeria’daki ordu karargâhını ziyaret etmesi rastlantı değildir. Kendisi bilhassa Batı Şeria’da kuzey mıntıkasının büyük patlama alanı olduğunun farkındadır.
İsrail ordusu, bu çatışma ve patlamada ağır bedel ödemektedir. Mesela çatışmalar İsrail birliklerin eğitimine büyük darbe vurmakta; asker beklenen yeterli eğitim alıp savaş kabiliyeti kazanmadan çatışma alanına sürülmektedir. Dolayısıyla Orgeneral Halevi, ‘Dalgayı Önleme’ operasyonunun böylesine karmaşık bir mıntıkada ne zamana kadar süreceğine karar vermek durumundadır.
Direnişçi eylemleri sürmektedir. En fazla endişe kaynağı ise, bu tür eylemlerin bir kısmının bireysel olmasıdır ki, ne zaman-nerede ve kimin bunu gerçekleştireceği önceden kestirilip önlenemiyor. Bu da İsrail açısından daha fazla ölüm ve zayiat demektir ki, gelecekte benzer militan eylemlerin ana akım haline dönüşmesinden korkuluyor.” (https://www.al-akhbar.com/Palestine/353067/, 20 Ocak 2023.)
Gazetenin analizini günlük olaylar da kanıtlıyor. İsrail Emniyeti verilerine göre; (19 Ocak’ta) kuzeydeki Netanya bölgesine izinsiz giren bazı Filistinliler yakalanıyor.
Sosyal demokrat eğilimli Haaretz gazetesinin yorumu da oldukça dikkat çekiyor:
“Genelkurmay başkanı Halevi, orta bölgedeki komutanlığı askeri istihbarat şubesi ile emniyet istihbarat (ŞABAK) teşkilatının raporlarına kulak asmıyor. Oysa bu raporlar, 2021 Mart ayında çatışma meydanına çıkan yeni Filistin direnişinin gerilemediğini; tam tersine, yükselişe geçtiğini ve planlanan Filistinli fedai eylemlerinin sürmekte olduğunu, muhtemel bir tırmanmanın Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa bölgesinde bilhassa Ramazan ayında yaşanabileceğini öngörüyor.”
Bu tespiti destekleyen geçen yılın verisine de bakalım:
Batı Şeria merkezli yeni Filistin direnişi, gerek İsrail emniyet-istihbarat kurumunu gerekse Filistin otoritesinin kolluk kuvvetlerini zor seçeneklerle karşı karşıya bırakmıştır. Çünkü emniyet verileri, dipten gelen direniş hareketinin “gençler grubu” seviyesinden “organize hücreler” tarzında bir örgütlenme aşamasına geçtiğini gösteriyor.
Muhtemel vaziyet şöyledir: Orta yerde “hayalet hücreler” oluşturulması için bazı plan ve projeler söz konusudur. Buna rağmen tırmanan direniş eylem sayısı geçen yıl 12 bin 188 olarak gerçekleşti. Sonucunda 32 İsrailli öldürüldü, 525 kişi de yaralandı. Filistin Cenin Alayı’nın bu eylemleri, başlangıçta İsrail emniyeti tarafından küçümsenerek “Tik Tok Devrimi” olarak algılanmıştı.
Oysa 2022 yılında eylemlere karışsın veya karışmasın, şüphe üzerine tutuklanan Filistinli sayısı 7 bin idi. Aynı yılın nisan ayında 1228 genç yakalanmıştı. Tutuklananlardan 1409 militan hakkında çeşitli hapis cezaları verildi. Eylemler karşısında İsrail’in bölgedeki bütün askeri ve emniyet birimleri, alarm ve teyakkuz durumunun seviyesini yükseltme kararı aldı.
Çaresiz ve aciz konuma indirgenmiş (Mahmud Abbas başkanlığındaki) Filistin yönetimi, kendi idaresi altındaki Batı Şeria şehir, kasaba, belde ve köylerine yönelik baskınları düzenleyen, Filistin otoritesinin yetkilerini kısıtlayan İsrail’e hemen hiç ses çıkarmıyor, sızlanma ve şikâyetle yetiniyor. Adeta sus pus olmuş, elleri kolları bağlı meydana gelenleri sadece izliyor. Üstelik bazen de İsrail kolluk kuvvetleriyle işbirliği yapabiliyor.
Mevcut yönetimin bütün derdi davası İsrail ile ilişkilerinin bozulmamasıdır. Böylesine çaresiz kalan bir Filistin otoritesi, elbette ABD tarafından da fazla dikkate alınmaz.
Soru şudur: ABD Milli Güvenlik Danışmanı Jake Sulivan Filistin’e niçin gidip Mahmud Abbas ile görüştü? ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs şehrini İsrail’in ebedi başkenti sayıp büyükelçilik binasını bu kente taşımasını destekleyen Biden’ın sözünü Mahmud Abbas’a tebliğ etmek için mi?
Amerikan yönetimi, aslında, için için kaynayan Batı Şeria topraklarında uç veren bu ciddi ve kararlı direnişin İsrail ile Filistinliler arasındaki çatışmayı yeniden alevlendireceğinden endişelenmektedir. Ukrayna Savaşı, Rusya, Çin, Japonya, Kuzey Kore, İran, Lübnan, Libya, Irak, Suriye (İdlib, Rojava) gibi kriz bölgeleriyle uğraşırken bir de Filistin-İsrail kavgasından ötürü başının ağrıtılmasını istemiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price da basın toplantısında bu konudaki endişelerini şöyle belirtiyor: “Batı Şeria’daki vaziyetten kaygı duyuyoruz. Zira Filistinliler ile İsrailliler çatışmasında ölü ve yaralı sayısı giderek artmaktadır.”
Joe Biden’ın da aşırı sağcı ve şeriatçı Yahudi partilerin yer aldıkları Başbakan Benyamin Netanyahu hükümetinin ırkçı-saldırgan icraatları nedeniyle bölgenin büyük bir kaosa sürüklenebileceğinden kaygılandığı biliniyor.
Jake Sulivan’ın Filistin Otoritesi Başkanı ve Filistinli yetkilileriyle Ramallah şehrinde buluşmasının ardından Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Sekreteri Hüseyin Şeyh’in yaptığı açıklamaya dikkat çekmek gerekiyor:
“Başkan Mahmud Abbas, İsrail’in (Kudüs ve Batı Şeria’daki yerleşim yerlerine yönelik) artan saldırılarına karşı tedbirler alacağını söyledi. Beyaz Saray’dan ise Filistin meselesinin çözümü için uluslararası alanda alınan ortak kararların hayata geçirilmesini ve Filistin halkına saldıran İsrail’in bir şekilde durdurulmasını talep etti. ABD’nin kınama-eleştiri türünden sözlerle yetinmemesini ve ciddi bir şekilde bu hususta rol almasını talep etti.”
FKÖ ile Filistin idaresinin belkemiğini oluşturan El Fetih örgütü başkan yardımcısı Mahmud El Alul ise şöyle konuştu: “İsrail, halkımıza yönelik suç isleme noktasında sınır tanımamakta, pervasızca davranmaktadır. Buna tahammülümüz kalmadı. Dolayısıyla önderliğimiz, mevcut berbat duruma nasıl karşılık vereceği konusunda birçok senaryo üzerinde tartışmaktadır. Öyle görünüyor ki, bundan böyle önümüzde İsrail’e meydan okuma ve direnmeden başka yol kalmıyor.” (https://www.al-akhbar.com/Palestine/353306/, 24 Ocak 2023.)
ABD’li Müsteşar Sulivan, “istikşafi-nabız yoklama” gezisi sırasında sadece M. Abbas ile diğer yetkilileri ziyaret edip Filistin-İsrail ilişkilerinin önceden belirlenmiş çizginin dışına çıkarak statükoyu bozmaması konusunu konuşmak için Ramallah’ı ziyaret etmedi. Aynı zamanda İsrail yetkililerine ilaveten askeri komutanlar ve istihbarat şefleriyle buluşmak üzere de Tel Aviv’e uğradı.
Asıl maksadı, “İsrail’in güvenliğini tehdit eden İran ile bölgedeki uzantılarına (Hamas, Hizbullah vs) karşı alınacak tedbirleri görüşmekti. Yanı sıra Arap ülkeleri ve bilhassa Suudi Arabistan ile İsrail’in yakınlaşması için hangi girişimlerde bulunacağı da konuşuldu.
Ziyaret sonrasında Beyaz Saray’a sunulacak öneriler arasında şu tür talepler bulunuyor:
İsrail hükümeti, oraya buraya pervasızca saldırmamalı; bu konuda kendini gemlemeli ve gerginliği tırmandıracak siyasi-askeri faaliyetlerden; mesela Yahudi fanatiklerle şeriatçıların Müslümanlar ve Filistin halkının kutsal saydığı Mescid-i Aksa’yı işgal etme girişimlerinden kaçınmalıdır. Çünkü bu tür kışkırtıcı girişimler, mevcut durumu dinamitlemeye yarar. Hükümet başkanı Netanyahu icraatın birinci dereceden söz ve karar sahibi olduğundan, koalisyon ortağı fanatik partileri başıboş bırakarak ortalığı yakıp yıkmalarını önlemelidir.
İsrail siyasi tarihinin en fanatik, aşırı ve ırkçı hükümetini kurmuş olan Netanyahu, Filistin topraklarında aşırıların provokatif faaliyetlerini engellemediği müddetçe, uluslararası anlaşmalar uyarınca “İsrail’in yanı sıra bir Filistin devletinin kurulması” şartıyla Filistin meselesinin çözümü tümüyle sekteye uğrayacak, geniş çaplı çatışmalar yaygınlaşacaktır.
Sunulan öneriler resmi bir şekilde Beyaz Saray tarafından henüz açıklanmadı. Bunun yerine bazı karar merkezleri, düşünce kuruluşları aracılığıyla kamuoyuna sızdırılmaktadır. (https://www.al-akhbar.com/Palestine/353069/, 20 Ocak 2023.)
Her durumda çatışma sırasında katledilenler ve eylemler nedeniyle aile evleri yıkılanlar da göz önüne alınırsa Nablus ve Cenin gibi direniş yurtlarındaki yeni yetme fedailerin halkın kılcal damarlarına ulaşacak kadar kitle içinde örgütlendikleri anlaşılıyor. O kadar ki militan gençleri kucaklayan kitleler, “gelecek tufanı” birlikte göğüslemek için adeta kavli karar ediyorlar. (https://www.al-akhbar.com/Palestine/353068/, 20 Ocak 2023.)
Belki de bu yüzden İsrailli uzmanlar, bunun dipten gelen yeni bir İntifada (toplu başkaldırı) veya İntifada benzeri bir hadise olduğu konusunda hemfikirler.
Faik Bulut kimdir?
1980’lerden bu yana gazetecilik yapmaktadır. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Ortadoğu’daki meseleler üzerinde analizleriyle tanınıyor. Aynı konularda yazılmış 36 kitabı mevcut. Serbest gazeteci olarak köşe yazıları yazmaktadır.